Hasan Hüseyin Korkmazgil


demek hiç aç kalmadın sen öyle mi
açıkta kalmadın ha?
kirinden gömleğinin
dirseğinin yamasından
eziklik duymadın ha?
bravo be
aşkolsun şu adama vallahi!

demek hiç sövmediler anana avradına
hiç kimseye sövmedin ha?
bir gececik olsun çekip kafayı
şakır şakır oynamadın
hıçkırarak ağlamadın öyle mi?
bravo be
aşkolsun şu adama vallahi!

demek yalnızlıktan böğürmedin hiç
akrep sokmuş gibi sıçramadın geceleri ha?
hiç sevmedin öyle mi
kendini öldürmeyi çekip gitmeyi
büyük işler becermeyi düşünmedin ha?
bravo be
aşkolsun şu adama vallahi!

demek bu musluklar hep bu ellerde
bu düzen bu dünya bu gidiş
sen hep böyle mutlu kişi örnek vatandaş
giden ağam gelen paşam, öyle mi?
bin yaşasın seni sokmayan yılan
sen mi kaldın düzeltecek, öyle mi?
haksızlığa uğramadın taşlanmadın ha?
ne şam'ın şekeri, ha
ne arabın yüzü, ha?
yaşadın da bunca yıl şu bataklıkta
gül sandın bu kokuyu öyle mi?
hadi be hırbo sen de
adam mısın sen de be...


*



Acıyı Bal Eyledik

Pir Sultan olur dirilir' 

bak su bebelerin güzelliğine 
kaşı destan 
gözü destan 
elleri kan içinde 

kor olasın demiyorum 
kor olma da 
gör beni 

damda birlikte yatmışız 
öküzü hoşça tutmuşuz 
koyun değil şu dağlarda 
sanki kendimizi gütmüşüz 
hor baktık mi karıncaya 
kirdik mi kanadını serçenin 
vurduk karacanın yavrulusunu 
ya nasıl kıyarız insana 

sen olmazsan öldürmek ne 
çürümek ne zindanlarda 
özlem ne ayrılık ne 
yokluk ne yoksulluk ne 
ilenmek ne dilenmek ne 
ilenmek ne dilenmek ne 
issiz güçsüz dolanmak ne 
gün gün ile barışmalı 
kardeş kardeş duruşmalı 
koklaşmalı söyleşmeli 
korka korka yasamak ne 

kahrolasın demiyorum 
kahrolma da 
gör beni 

kanadık toprak olduk 
çekildik bayrak olduk 
döküldük yaprak olduk 
geldik bugüne 

ekmeği bol eyledik 
acıyı bal eyledik 
sıratı yol eyledik 
geldik bugüne 

ekilir ekin geliriz 
ezilir un geliriz 
bir gider bin geliriz 
beni vurmak kurtuluş mu 

kor olasın demiyorum 
kor olma da 
gör beni


*



Soluk Soluğa

Sokaklardan alanlardan gelmişim
güzel anam tatlı bacım

kardeşim
kavgalardan gelmişim
ne bakarsın yaslı yaslı yüzüme
üstüm başım lime lime pis diye

Bak şu ellerimin bayraklarına
bak alnıma güzel anam 
tatlı bacım kardeşim
alnımın şafaklarına

Benzemiyor bu kavga 
yumuşacık salonlarda 
kalça çalkalamağa
ve serilip yatmağa 
kuş tüyü yataklarda

Süt dökerek gelenler bu 
saltanata
süt dökerek gidecekler bu 
saltanattan..!

Böyle diyor William baba
böyle diyor 
kelepçede yatanlar
vurulanlar sokakta..!

böyle diyor !
baksana

Öp beni güzel anam

tatlı bacım kardeşim
kucakla beni

Aşına,
ekmeğine,
kahrına,
karanlığına,
özlemine,
umuduna,
kat beni..!

olacak ne dedikse
olacak bütün

bunlar
güzel anam, tatlı bacım
kardeşim

olacak bütün bunlar..!

Kısa çöp uzun çöpten
hakkını alacak
bu dünya 
kalmayacak
haramilere….!





*


Benden Bilmeyin

İstanbul’da bir fabrika 
fabrikayı ben koymadım oraya 
ben diyorum ki size 
İstanbul’da bir fabrika 

fabrikayı isçiler çalıştırır 
isçileri bir milyoner 
ben diyorum ki size 
fabrikayı isçiler çalıştırır 

grev gittikçe buyuyor 
grevi ben istemiyorum 
ben diyorum ki size 
grev gittikçe buyuyor 

bini boşaldıkça biri doluyor 
binini ben boşaltmıyorum 
ben diyorum ki size 
bini boşaldıkça biri doluyor 

bu düzen beyler düzeni 
bu düzeni ben yapmadım 
ben diyorum ki size 
bu düzen beyler düzeni 

ortalık gitgide karışıyor 
ortalığı karıştıran ben değilim 
ben diyorum ki size 
ortalık gitgide karışıyor 

bir gün kıyamet koparsa 
kıyamet kopsun istemiyorum 
ben diyorum ki size 
bir gün kıyamet koparsa 

gençler kuytularda öpüşüyorlar 
marulun vakti geçti 
simdi karpuzlar kızaracak 
ardından fındık fıstık 
ardından ayva 
ayvayı sarartan ben değilim 
ben diyorum ki size 
gençler kuytularda öpüşüyorlar 
ayvanın vakti 

*



Çocuktan Al Haberi 

Çocuktan aldım haberi 
yakın, diyor 
güzel, diyor 
dopdolu, diyor 
iştecik, şuracıkta 
iştecik yolu, diyor 

Çocuktan aldım haberi 
iyi, diyor 
acık, diyor 
kurtuluş, diyor 
iştecik, şuracıkta 
koş birazcık koş, diyor 

çocuktan aldım haberi 
oh, diyor 
tatlı, diyor 
sıcacık, diyor 
iştecik, şuracıkta 
diren azıcık, diyor 

koştuk direndik yorulduk 
düştük anılar ırmağına ey çocuk 
bak iste kan içinde yumruğumuz 
belki senin hakkindir mutluluk


*



Gücün Yeterse 

dök önüme neyin varsa boşalt dünyanı 
yükün azsa dinle beni 
yüklen acılarımı 
ellerini ellerimden çekmeden ağla 

korkuyorum öpüşmekten/ ayrılık var ucunda 
özlemek daha yakın kavuşmalara 
anlat bana geçmişini anlat korkularını 
aktar bana gününü gücün yeterse 

ne ben burada kalıcıyım ne sen orada durucu 
kavuşmamız falsa eğer/aslan yengeç balık burcu 
ellerini ellerimden çekmeden ağla 

bir bahar koy bir sonbahar/ bir de yaz olsun 
kış beni bulur nasıl olsa/ elyordamıyla 
anlat bana düşlerini kırılmış umutlarını 
anlat bana geçmişini/ gücün yeterse


*

Öyle Bir Yerdeyim Ki

Öyle bir yerdeyim ki 
ne karanfil ne kurbağa 
Bir yanım mavi yosun 
Dalgalanır sularda 
Dostum dostum 
Güzel dostum 
Bu ne beter çizgidir bu 
Bu ne çıldırtan denge 
Yaprak döker bir yanımız 
Bir yanımız bahar bahçe 

Öyle bir yerdeyim ki 
Bir yanım çığlık çığlığa 
Öyle bir yerdeyim ki 
Anam gider Allah Allah 
Öyle bir yerdeyim ki ne karanfil, kurbağa 
Öyle bir yerdeyim ki 
Bir yanım mavi yosun çalkalanır sularda 


Dostum, dostum güzel dostum 
Bu ne beter çizgidir bu 
Bu ne çıldırtan denge 
Yaprak döker bir yanımız 
Bir yanımız bahar bahçe 

Öyle bir yerdeyim ki bir yanım çığlık çığlığa 
Öyle bir yerdeyim ki 
Anam gider Allah, Allah dölüm düşmüş sokağa.


*


Bir Oğlum Olacak Adı Temmuz

bir oğlum olacak adı temmuz 
uykusuz 
korkusuz 
beter mi beter 
ben beynimi satarak yaşıyorum 
o benden proleter 

bir oğlum olacak adı temmuz 
karataşın göbeğinde aşk 
karataşın göbeğinde barış 
karataş çatladı çatlayacak 
bende bitmeyen kavga 
onda yeniden başlayacak 

bir oğlum olacak adı temmuz 
öfkede benden fırtına 
sevgide deniz 
ne samanyollarının ulu kervanları susuzluğumun 
ne kutupşafaklarında tanrılaşması ilkelliğimin 
temmuz gibi sıcak ve bereketli 
temmuz gibi uçsuzbucaksız 

bir oğlum olacak adı temmuz 
dilinde en güzel sesi türkçemin 
kulağı en yiğit şarkılarla delik 
korkak bir merakla değil yıldızlı karanlığı 
vivaldi'yi dinler gibi okuyup anlayacak 
ve belki de sütdişleri sürerken balaban bir bursa şaftalisine 
ay'dan kendi sesini dinleyecek 
vahşi bir çiçek gibi açılmış gözleriyle 

ben ki yalınayak bastım kızgın dişlerine açlığın 
iri bir çizme gibi balkanlar'a basarken faşizm 
dağlarda silah atmayı sevdim 
ben ki silah taşıdım gizli gizli 
dünyanın bütün devrimlerine 
boşuna dönmüyor bu rotatifler 
boşuna bağırmıyor bu kara 
boşuna dinlemiyor bu korku kapımızı 
anamın aksütü gibi biliyorum ki 
doyumsuz günlere doğacak temmuz 
doyumsuz günler görecek 
hani şu hep andıkça sızlatan yüreğimizi 
hani şu hep dalıp dalıp gittiğimiz andıkça 
beklediğimiz beklediğimiz beklediğimiz 
ve tam görecekken göçüp gittiğimiz günler gibi günler 
ama mutlaka 

karataşın göbeğinde aşk 
karataşın göbeğinde barış 
karataş çatladı çatlayacak 
ben direndim yorulmadım 
o yorulup yıkılmayacak


*



HAZİRANDA ÖLMEK ZOR

-orhan kemal'in güzel anısına- 

işten çıktım 
sokaktayım 
elim yüzüm üstümbaşım gazete 


sokakta tank paleti 
sokakta düdük sesi 
sokakta tomson 
sokağa çıkmak yasak 


sokaktayım 
gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
yaralı bir şahin olmuş yüreğim 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 


havada tüy 
havada kuş 
havada kuş soluğu kokusu 
hava leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
ne anlar acılardan/güzel haziran 
ne anlar güzel bahar! 
kopuk bir kol sokakta 
çırpınıp durur 


çalışmışım onbeş saat 
tükenmişim onbeş saat 
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım 
anama sövmüş patron 
ter döktüğüm gazetede 
sıkmışım dişlerimi 
ıslıkla söylemişim umutlarımı 
susarak söylemişim 
sıcak bir ev özlemişim 
sıcak bir yemek 
ve sıcacık bir yatakta 
unutturan öpücükler 
çıkmışım bir kavgadan 
vurmuşum sokaklara 


sokakta tank paleti 
sokakta düdük sesi 
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki 
dallarda insan iskeletleri 


asacaklar aydemir'i 
asacaklar gürcan'ı 
belki başkalarını 
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim 
dökülüyor etlerim 
sarı yapraklar gibi 


asmak neyi kurtarır 
sarı sarı yaprakları kuru dallara? 
yolunmuş yaprakları 
kırılmış dallarıyla 
ne anlatır bir ağaç 
hani rüzgâr 
hani kuş 
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri? 

asılmak sorun değil 
asılmamak da değil 
kimin kimi astığı 
kimin kimi neden niçin astığı 
budur işte asıl sorun! 


sevdim gelin morunu 
sevdim şiir morunu 
moru sevdim tomurcukta 
moru sevdim memede 
ve öptüğüm dudakta 
ama sevmedim, hayır 
iğrendim insanoğlunun 
yağlı ipte sallanan morluğundan! 

neden böyle acılıyım 
neden böyle ağrılı 
neden niçin bu sokaklar böyle boş 
niçin neden bu evler böyle dolu? 
sokaklarla solur evler 
sokaklarla atar nabzı 
kentlerin 
sokaksız kent 
kentsiz ülke 
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı 


işten çıktım 
elim yüzüm üstümbaşım gazete 
karanlıkta akan bir su 
gibi vurdum kendimi caddelere 
hava leylâk 
ve tomurcuk kokusu 
havada köryoluna 
havada suçsuz günahsız 
gitme korkusu 
ah desem 
eriyecek demirleri bu korkuluğun 
oh desem 
tutuşacak soluğum 

asmak neyi kurtarır 
öldürmek neyi 
yaşatmaktır önemlisi 
güzel yaşatmak 
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini 
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak 


ah yavrum 
ah güzelim 
canım benim / sevdiceğim 
bitanem 
kısa sürdü bu yolculuk 
n'eylersin ki sonu yok! 
gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 

nerdeyim ben 
nerdeyim ben 
nerdeyim? 
kimsiniz siz 
kimsiniz siz 
kimsiniz? 
ne söyler bu radyolar 
gazeteler ne yazar 
kim ölmüş uzaklarda 
göçen kim dünyamızdan? 


asmak neyi kurtarır 
öldürmek neyi? 
yolunmuş yaprakları 
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç 
söyler hangi güzelliği? 

kökü burda 
yüreğimde 
yaprakları uzaklarda bir çınar 
ıslık çala çala göçtü bir çınar 
göçtü memet diye diye 
şafak vakti bir çınar 
silkeledi kuşlarını 
güneşlerini: 
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet, 
memet!» 

gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
üstümbaşım elim yüzüm gazete 
vurmuşum sokaklara 
vurmuşum karanlığa 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor! 


bu acılar 
bu ağrılar 
bu yürek 
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar 
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız 
bu geceler niçin böyle insansız 
bu insanlar niçin böyle yarınsız 
bu niçinler niçin böyle yanıtsız? 

kim bu korku 
kim bu umut 
ne adına 
kim için? 


«uyarına gelirse 
tepemde bir de çınar» 
demişti on yıl önce 
demek ki on yıl sonra 
demek ki sabah sabah 
demek ki «manda gönü» 
demek ki «şile bezi» 
demek ki «yeşil biber» 
bir de memet'in yüzü 
bir de güzel istanbul 
bir de «saman sarısı» 
bir de özlem kırmızısı 
demek ki göçtü usta 
kaldı yürek sızısı 
geride kalanlara 


nerdeyim ben 
nerdeyim? 
kimsiniz siz 
kimsiniz? 


yıllar var ki ter içinde 
taşıdım ben bu yükü 
bıraktım acının alkışlarına 
3 haziran '63'ü 

bir kırmızı gül dalı 
şimdi uzakta 
bir kırmızı gül dalı 
iğilmiş üzerine 
yatıyor oralarda 
bir eski gömütlükte 
yatıyor usta 
bir kırmızı gül dalı 
iğilmiş üzerine 
okşar yanan alnını 
bir kırmızı gül dalı 
nâzım ustanın 


gece leylâk 
ve tomurcuk kokuyor 
bir basın işçisiyim 
elim yüzüm üstümbaşım gazete 
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların 
şuramda bir çalıkuşu ötüyor 
uy anam anam 
haziranda ölmek zor!


*




Ağustos Şiir

Yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek 
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum... 
hep böylesi havalar besler fırtınaları 
korkarım bu mavi ışık çabuk sönecek 
duymazdım durgun suların bezgin türkülerini 
alışmak ölümün bir başka adıymış bilmezdim 
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı 
bir rüzgar kulaklarımdan hiç eksilmiyor 
esirgenmiş bir dünyada müthiş yalnızım 
geri dönsen bile ben artık o ben olmayacağım 
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek 

ben mısralarımı kerpiç gecelerinden çekmişim 
beş numara lamba kaderi var mısralarımda benim 
yitirmişim yıldız ışığında dost çizgileri 
deli çizgi gözlerimi kör etmiş kör etmiş kör etmiş 
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar dönüyor garipsi 
çığlıkçığlığa kuşlar dönüyor evcil ve tedirgin 
gökmavisi bir türkü dolanmış yüreciğime 
selsele yolculuklar tütüyor gözlerimde- neyleyim 
insan demişim kitap yüzlü insanlar demişim gidemiyorum 
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı 
sen olmasan ben böyle değildim 
böyle uysal ve kırılmış değildi şiirlerim 
bir yangınsonu yorgunluğu yakıyor avuçlarımı 
yüreğim sızlıyor bu roman iyi bitmeyecek 

Rüzgar gibi ağustos geçti ellerimizden 
Meyvalar bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar 
Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı 
Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı 
Malum o dramın en güzel perdesindeydik 
Ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı 
Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik 
Her gören didik didik bizi denetliyordu 
Biz kendi derdimize düşmüştük 

yılandere ölüler yatağı helalim ölüler 
katran mazot bidonları paslı putreller 
kargalar üşüşmüş ahmedo'mun ellerine kargalar 
ahmedo'mun düşlerine yılan çıyan doluşmuş 
garipler mezarlığı doymamışlar dünyası 
yıkılası karakuşak kurudere sırtları 
ahmedo'm bir yaz bulutu bir varmış bir yokmuş 
fenerler titreşiyor bıçaklanmış türkülerin gözbebeklerinde 
vinçler beni balçık gibi akşamlara bindiriyorlar 
sen olmasan şu sabahlar olmasa 
şu benim büyük büyük susamışlığım 
bu mızmız takvimi bir solukta susturacağım 
yılandere ölüler yatağı helalim ölüler 

rüzgar gibi bir ağustos geçti ellerimizden 
meyvalar bizi balrengi günahlara çağırıyorlar 
bir yanda boşa geçen gecelerin acısı 
malum o dramın en güzel perdesindeydik 
ağustos şarap olmuş, kanımıza akmıştı 
göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydi 
duracak vaktimiz yoktu bitmiştik 
her gören didik didik bizi denetliyordu 
biz kendi derdimize düşmüştük 


Orda da akşamlar olacak allı'nın kızı 
kanlı mendil gibi ağustos akşamları 
şu benim çektiklerimi görmiyeceksin 
belki yanında başkaları olacak 
belki düşlerine bile girmeyeceğim 
gün oldu acıların şiirini yaşadım 
gün oldu zehir gibi yokluğunu yaşadım 
bana sen ne diye duyurdun yalnızlığımı 
ne diye gurbet gibi mısralarıma sindin 
dokunsan parmaklarıma tutuşacağım 

yine ağustos gelse elele versek 
sen anandan kaçsan ben yalnızlığımdan 
yeni yoldan sazanlı çaydan geçsek 
güneşin bahçeleri emzirdiği saatte 
susamışlar aşkına, kandım diyesi 
uzun uzun öpüşsek 
yine ağustos gelse kovulsak cennetimize 
şantiye hiç durmadan ötse bağırsa 
lazoğlu büyükharflerle sövse işçilerine 
damlarda kaysı yarsalar rumeli göçmenleri 
dillerini sevdiğim kıvırcık dillerini 
ıssız bahçelerden geçsek unutulmuş sokaklardan 
çocuklar mavi mavi gülüşüp kaçışsalar 
bir masal dinler gibi sessizliği dinlesek 
kendimizi dinlesek köklerin çığlığını 
seni kollarıma alsam, yine yumsan gözlerini 
yine kapışılsa yavrum, batan şehrin hazineleri 
biz yine kendi derdimize düşsek 

yere batan şehrin tek yalnızıyım 
yüzyılın ağrısını anlıyarak çekiyorum 
ekmeğime barut sinmiş bulanık özgürlükler 
tepmişim rahatımı boynubükük mutluluğumu 
yaşıyorsam erkekçe yaşıyorum 
istemem sarmasın yumuşak duygular susuzluğumu 
geceler bıçak bıçak böğrümde yatsın uyusun 
kaderim kaderleri demişim allı'nın kızı 
ellerimi kemirmekten memnunum 
düşün ki coğrafyanın en güzel yerindeyiz 
en güzel günlerinde gençliğimizin 
ölümden ötesini aklım almıyor 
beterin beteri var diyenlere inanmıyorum 
istesek cenneti kurtarabiliriz 
ben bir ışık için tepmişim rahatımı 
ellerimi kemirmekten memnunum 
bu güleç yüzlülerin bu acı türkülerini 
bu yoksul yerleri anlıyarak seviyorum... 
delice anlıyarak allı'nın kızı

BIÇAK KEMİKTE



eti geçti
     duydun mu
bıçak kemikte
duymadınsa duy artık
behey allahın kulu
bıçak kemikte
duy da silkin n'olursun
bu ne biçim uyku bu
bıçak kemikte


verilmemiş alınmış hep
yük vurulmuş dağlar gibi - insanlık bu mu
çalıyor sömürünün imdat çanları
  kımılda da kurtar şu onurunu
bıçak kemikte


topraksa paylaşılmış kıyılarsa yağmalanmış
      umut hacizde
ya bu neyin puştluğu bu
sana yokluk sana yasak sana dam
  insan değil - hâşâ - bir yağmacı soyu bu
bıçak kemikte


üretensin yaratansın yürütensin dağları
bakma öyle kilit kilit duvar duvar
    yetsin artık bu susku
bıçak kemikte
anasın boynun bükük babasın kolun kırık
    oğullar kan içinde
kaldır artık başını
«kalsın benim dâvam dîvana kalsın» demiş ozan
o dîvan sensin artık
bıçak kemikte




* Hasan Hüseyin Korkmazgil




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder